AHMET İZZET BENGÜBOZ KİMDİR?

AHMET İZZET BENGÜBOZ KİMDİR?
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A- A+ Paylaş

Ahmet İzzet Bengüboz, 1896 yılında o dönemde Kastamonu Vilayeti’ne bağlı Bolu Sancağı’nın bir kasabası olan Mudurnu’nun Kaygana Mahallesi’nde doğmuştur. Babası Bengübozoğullarından Mehmet Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. Ahmet İzzet Bey, ilk eğitimini Mudurnu’da aldıktan sonra devamı için Bolu’ya gitmiştir. Bolu Sultanisi’nde öğrenci iken Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine okulunu yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nin savaşa girişi ile asker ihtiyacını karşılamak amacıyla yedek subay adayları için Şubat 1915’te celp yaşı 20’den 18’e indirilip okuldan mezuniyet şartı aranmayınca Ahmet İzzet Bengüboz için de yedek subaylık yolu açılmıştır. 4 Ekim 1915 tarihinde İstanbul’da Dersaadet Talimgahı’na giderek piyade sınıfında 13415 numara ile altı aylık bir eğitimden sonra 4 Nisan 1916’da zabit vekili namzeti (yedek subay adayı) rütbesi ile mezun olmuştur. 27 Nisan 1916’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki ilk görev yeri olan Kafkas Cephesi’ne gönderilmiştir. Çanakkale Cephesi’nin Aralık 1915’te kapanması üzerine Osmanlı Devleti görevi biten birlikleri Kafkas Cephesi’ne kaydırılınca Rus birlikleri de 11 Ocak 1916’da taarruza geçmiş ve buradaki mücadele şiddetlenmiştir. Erzurum 16 Şubat 1916’da Rusların eline geçmiş ve Doğu Anadolu’da Rus ilerleyişinin hızla başladığı dönemde Ahmet İzzet Bengüboz Kafkas Cephesi’ne gitmiştir. Burada 7’nci Fırka 20’nci Alay 2’nci Tabur 6’ncı Bölük Takım Zabitliği’ne tayin edilmiş ve Rus Ordusu’na karşı muharebelere katılmıştır. Ancak Ruslar Doğu Anadolu’daki işgallerini genişletince 14 Kasım 1916’da Kafkas Cephesi’ndeki kıtası geri çekilmek zorunda kalmış, Ahmet İzzet Bengüboz da İstanbul’a dönmüştür.

Osmanlı Devleti’nin pek çok cephede aynı anda mücadele ettiği ve savaşın en yoğun yaşandığı dönemde artık deneyimli bir yedek subay adayı olan Ahmet İzzet Bengüboz İstanbul’da bekletilmeden hemen cepheye sevk edilmiştir. Kafkas Cephesi’nden döndükten iki ay sonra Sina Cephesi’ne nakledilmiştir. Osmanlı Devleti, Mısır’ı İngilizlerden geri almak, İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan yolunu kesmek ve müttefik olduğu Almanya üzerindeki İtilaf Devletlerinin baskısını azaltmak amacıyla Filistin-Sina-Süveyş Kanalı-Mısır istikametinde iki askeri harekât düzenlemiştir. Osmanlı Devleti’nin açtığı Kanal Cephesi’nde yaşanan mücadeleler başarısızlıkla sonuçlanınca İngilizler karşı taarruza geçerek 4 Mart 1917’de Gazze’ye kadar ilerlemiştir. İngilizler Gazze’yi ele geçirmek için üç defa taarruz etmişlerdir. İngilizlere karşı Gazze’yi savunan Osmanlı birlikleri içinde savaşan Ahmet İzzet Bengüboz, 29 Haziran 1917’de zabit vekilliğine (yedek subay) terfi ettirilmiştir. Birinci ve İkinci Gazze Muharebelerinde Filistin başarıyla savunulsa da, 31 Ekim 1917’de başlayan Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngiliz ordusu durdurulamamış ve Filistin’de Osmanlı Devleti büyük bir yenilgiye uğramıştır. Ahmet İzzet Bengüboz, Üçüncü Gazze Muharebesi’nde İngilizlere esir düşerek Mısır’da bulunan Seydibeşir Esir Kampı’na götürülmüştür.

İskenderiye şehrinin 15 km kuzeydoğusunda, deniz kıyısında yüksekçe bir yerde kurulu olan Seydibeşir Kampı’nda Bengüboz 30 ay boyunca esir tutulmuştur. Esirler için inşa edilmiş olan çatısı ahşaptan, duvarları keresteden yapılmış barakalarda kalmıştır. Kampta yedek subay olduğu için rütbesiz erlere göre daha yaşanabilir bir ortamda kalmış ve bazı imkânlara sahip olmuştur. İngilizler, esirlere rütbelerine göre cüzi de olsa esaret maaşı ödediğinden bununla temel ihtiyaçlarını sağlayabilmiştir. Kampta kaldığı sürece İngilizce öğrenmek için çaba göstermiştir. Ayrıca bu süre zarfında fotoğrafçılığa ilgi duymuş ve cam baskı tekniğini öğrenmiştir.

Kampta, İngilizler esirlerin fotoğraf çektirmesine izin vermiş, hatta zaman zaman bu çekimleri özellikle yaptırmışlardır. Savaşın sona ermesiyle Seydibeşir Esir Kampı’ndan kurtulabilen Osmanlı subayları beraberlerinde üzerinde “esaret hatırası” yazan çok sayıda fotoğrafla dönmüştür. Ahmet İzzet Bey’in de esir kampında çekilmiş iki fotoğrafı mevcuttur. Yerde çöl kumu, arkada siyah bir perde üzerinde “esaret hatırası Mısır İskenderiye Seydibeşir 1336” yazılı bir tahta önünde çekilmiş fesli, kravatlı, mendilli, ütülü takım elbiseli, bastonlu, oldukça şık giyimli Osmanlı subaylarıyla olan fotoğrafı tipik esir fotoğraflarından biridir. Bunlar İngilizlerin esirlere iyi baktığını dünyaya göstermek için propaganda amaçlı çektirdiği fotoğraflardır. Avrupa’dan getirilen kıyafetler esirlere zorla giydirilip fotoğraf çektirilmiş, karşı çıkanlara aç bırakma gibi cezalar verilmiştir. İngilizler böylece görüntüde esirlere iyi muamele yapıldığını bu fotoğraflarla dünya kamuoyuna servis etmişlerdir. Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün savaşan ülkelerde bulunan esir kamplarına yaptığı gezilere dair raporlarda da Seydibeşir Kampı’nda esirlerin durumunun iyi olduğuna dair bilgiler yer almıştır. İngilizlerin esirlere spor, müzik, tiyatro ve el sanatları ile uğraşmalarıma izin verdikleri de rapor edilmiştir. Kampta İngilizce öğrenmenin avantajıyla Ahmet İzzet Bey esaret yıllarında sadece fotoğraf çektirmekle kalmamış, fotoğrafçılığı öğrenme fırsatı bulmuştur. Esaret günlerinin bir başka hatırası da Mısır’daki esir kamplarında kalan Türk esirlerinin yoğun olarak yakalandığı kuru çöl ikliminden kaynaklanan göz hastalığı olmuştur. Savaştan önce gözlerinde hiçbir sorun yokken esaret dönüşü göz problemleri yaşamış, uzak ve yakın gözlüklerini sürekli yanında taşımak zorunda kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı İtilaf Devletleri ile imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile son bulunca İngilizlerin esir aldığı yüz bin civarındaki esir Türk askerinin iadesi için Osmanlı Hükümeti hemen girişimde bulunmuştur. Önce hasta ve yaralı esirlerin sevki yapılmış, Ahmet İzzet Bengüboz’un esaret hayatı ise ancak 3 Mayıs 1920’de son bulabilmiştir. İstanbul üzerinden memleketi Mudurnu’ya dönen Ahmet İzzet Bengüboz bu sefer de kendini yeni bir savaşın içinde bulmuştur. Esaretin ne demek olduğunu çok iyi bildiğinden Mudurnu’ya döner dönmez Kuva-yı Milliye’ye hemen dâhil olmaktan çekinmemiştir.

Ahmet İzzet Bengüboz, ulusal direnişe karşı Bolu bölgesinde 1920 yılında çıkan isyanlar sırasında Mudurnu’da asayişi sağlamak üzere mahalli bir teşkilat meydana getirilmesinde rol oynamıştır. Yerli halkı silahlandırıp Mudurnu çevresindeki isyancıların yakalanması için çalışmıştır. Bolu-Düzce bölgesindeki isyanları bastırmak için Bolu’ya gelen Kurmay Binbaşı Nazım Bey, 9-10 Ağustos 1920’de Bolu’da yaşanan ikinci isyan girişimi üzerine emrindeki Kuva-yı Milliye kuvvetleriyle Mudurnu’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Ahmet İzzet Bengüboz Mudurnu Kuva-yı Milliye Jandarma Komutanı olarak Kurmay Binbaşı Nazım Bey’e büyük destek sağlamıştır. Mudurnu bölgesinden toplanan kuvvetlerle birlikte Nazım Bey 14-18 Ağustos 1920’de Bolu’ya doğru ileri harekâta geçmiş ve Bolu isyancılardan kurtarılmıştır. Ahmet İzzet Bengüboz Kuva-yı Milliye içinde yaptıklarıyla kısa sürede halk arasında ün kazanmaya başlamış ve ‘yüzbaşı’ olarak tanınmıştır.

Mudurnu çevresindeki faaliyetleriyle dikkat çeken Ahmet İzzet Bengüboz, 1 Ekim 1920 tarihinde Bolu’da oluşturulan 4’ncü Fırka emrine girerek Yusuf Ziya Bey komutasındaki 132’nci Alay Yaverliği’ne tayin edilmiştir. 4’ncü Fırka; Milli Mücadelenin ilk döneminde Bolu, Mudurnu, Düzce bölgesindeki isyanların bastırılmasında önemli rol oynayan Kurmay Binbaşı Mehmet Nazım Bey’in komutanlığında Bolu ve çevresinden katılan gönüllülerden kurulmuştur. Ahmet İzzet Bengüboz, Bolu’da Karaçayır Mevkii’nde savaş talimi yaparak hazırlanan 4’ncü Fırka birlikleri ile 29 Ekim 1920’de Bolu’dan ayrılarak Ankara’ya gitmiştir. Ankara’nın güvenliğini sağlama görevini üstlenen 4’ncü Fırka, Yunanlıların Batı Cephesi’nde saldırıya geçmesi üzerine ihtiyat kuvveti olarak İnönü bölgesine gönderilince Ahmet İzzet Bengüboz kendini yeniden sıcak savaşın içinde bulmuştur. Batı Cephesi’nde düzenli ordunun ilk birliklerinden biri olan 4’ncü Fırka içinde önce Yunan Ordusuna karşı zaferle sonuçlanan I. ve II. İnönü Savaşlarına katılmıştır. Yaverliğini yaptığı 132’nci Alay, II. İnönü Savaşı’nda Metristepe’nin alınmasında ön saflarda yer almıştır. 27 Haziran 1921’de mülazım-ı saniliğe (teğmen) terfi ettirilmiştir. Batı Cephesi’nde 8-15 Nisan 1921 tarihlerinde Aslıhanlar, Dumlupınar muharebelerine katılmıştır. Ardından 10-24 Temmuz 1921 Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Nasuh Çal, Tahtalı Baba, Afyonkarahisar bölgesindeki mücadelelere katılmıştır. Ancak Yunan Ordusu karşısında bu hatta tutunamayan TBMM birlikleri Sakarya Nehri doğusuna çekilmek zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Baş Komutanlığı’nda TBMM Ordusu 26 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı’nda büyük bir zafer kazanmıştır. Bengüboz, Sakarya Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar üzerine Harp Madalyası ile taltif edilmiştir. Batı Cephesi’nde savaştan savaşa koşan Ahmet İzzet Bengüboz, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile Yunan Ordusu büyük bir hezimete uğratılınca Ayvalık hattına çekilen Yunan askerlerinin takibiyle görevlendirilen birlikler içinde yer almıştır. Türk Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanınca 3 Ağustos 1923 tarihinde 4’ncü Fırka 85’inci Alay 2’nci Tabur Yaverliği yaparken terhis edilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda teğmen rütbesi ile milli orduda yaptığı vazifeden dolayı S11679 Numaralı ve 27 Mart 1928 tarihli cephede savaşanlara verilen kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.

FOTOĞRAFÇILIK YILLARI

Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle bir kez daha memleketi Mudurnu’ya dönen Ahmet İzzet Bengüboz Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan eğitim seferberliği içinde yer alarak Mudurnu İptidai Mektebi’nde (Mudurnu İlkokulu’nda) bir yıl vekil öğretmenlik yapmıştır. Ancak öğretmenlik görevi uzun sürmemiş, 10 Mart 1925 tarihinde Mudurnu Nüfus Memurluğu’nda memuriyete başlamıştır. Esaret yıllarının hatırası olan fotoğrafçılık mesleğini de beraberinde sürdürmüştür. Günümüze ulaşan Bolu’da çektiği birkaç fotoğrafın ve 1950’li yıllara tarihlendirilebilecek birkaç aile fotoğrafı dışında çoğunlukla 1923-1939 yılları arasında Mudurnu’da çekim yapmıştır. Fotoğraf çekimini bırakmasında muhtemelen İkinci Dünya Savaşı’nın 1939 yılında başlaması ve yaşanan ekonomik güçlüklerin etkisi ile ihtiyaç duyduğu malzeme temininde yaşadığı güçlükler rol oynamıştır. Zaten 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgali ile başlayan İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye’de seferberlik ilan edilmesi üzerine tekrar askere çağrılmıştır. Talim maksadıyla 14 Temmuz 1940’ta Eskişehir 4’ncü Kolordu Askeri Mıntıka Kumandanı Emir Subaylığı’nda görevlendirilmiştir. 5 Kasım 1941’de terhis olup Mudurnu’ya dönmüştür. Nüfus Memurluğu görevini sürdürmüş ve 2 Haziran 1956’de memuriyetten emekli olmuştur. 30 Mart 1969’da Mudurnu’da vefat etmiştir.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, gençliğinin ilk yılları savaş ve esaretle geçen Ahmet İzzet Bengüboz için sivil hayatın başlangıcı olmuştur. Memleketi Mudurnu’ya döndükten sonra kendine yeni bir hayat kurmuştur. Meslek olarak memuriyeti seçmiştir. İlk evliliğini Fatma Hanımla yapmış; Ali Saip, Mehmet Saim ve Mürüvvet isminde üç çocuğu olmuştur. Ancak eşi Fatma Hanım amansız bir hastalığa yakalanmış, onun ölümünden sonra Fatma Servet Hanım ile evlenmiştir. İkinci eşinden Hikmet Aynur isminde bir kız çocuk sahibi olmuştur. Oğlu Ali Saip de Fatma Servet Hanım’ın ilk eşinden olan kızıyla evlenerek güçlü aile bağları kurulmuştur.

Ali Saip Bey’in oğlu, Ahmet İzzet’in torunu Mehmet Kadri Bengüboz, dedesiyle ilgili hatırladıklarını şöyle aktarmaktadır: “Dedem vazifesine bağlıydı. Çoluğuna, çocuğuna da bağlıydı. Mesaisi bitip eve geldiğinde takım elbiselerini çıkartır, pijamalarını giyer, evde öyle otururdu. Bize ellerimizi yıkamadan sofraya oturmamamızı söylerdi. Tatlı üzerine sevgisi malum büyüktü. Tatlısız bırakmazdı bizi… Benim çocukluk günlerimde, üç beş günde bir mahalle komşuları, eş dost bize oturmaya gelirlerdi. Dedemin askerlik hikâyelerini dinlemek için. O zamanlar televizyon yok, radyo yok. Sadece belirli evlerde radyo var… Bilhassa kış geceleri. Geceler uzun ya! 5-10 kişi oturur sofaya, büyükçe bir odaya. Dedem anlatır, onlar dinlerdi. Aynı televizyona bakar gibi…”

Ahmet İzzet Bengüboz, ailesine ve işine bağlı, biraz da otoriter bir kişiliğe sahiptir. Çevresinde hoş sohbet bir insan olarak tanınmış, komşu çocuklarının dahi sevgisini kazanmıştır. Tatlıya düşkünlüğünden dolayı cebinden şeker hiç eksik olmadığından çocukların her zaman yolunu gözlediği bir kişi olmuştur. Başında fötr şapkası, elinde bastonu, takım elbisesi ve gözlükleri ile dönemin ‘tipik memur’ profilini yansıtan Ahmet İzzet Bey, kitap okumaya olan merakı ile de çevresinde saygı uyandırmıştır.

Mudurnu Nüfus Memurluğu’nda yaklaşık 30 yıl nüfus memuru olarak çalışmıştır. Memuriyetin yanında esaret yıllarının hatırası olan fotoğrafçılık mesleğini de beraberinde sürdürmüştür. Küçük bir Anadolu kasabası olan Mudurnu’yu fotoğrafla tanıştırmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mudurnu’da başka fotoğrafçı olmadığından Ahmet İzzet Bengüboz’un memuriyetin yanında fotoğraf çekimini sürdürmesine göz yumulmuştur. Muhtemelen resmi törenlerde, kutlamalarda fotoğraf çekmekle de görevlendirilmiştir. Mudurnu halkı, Anadolu’da yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan fotoğrafa büyük ilgi göstermiştir. Özellikle eşraftan varlıklı aileler, Mudurnu askeri, mülki ve idari erkânı ile öğretmenler Bengüboz’un objektifine sıklıkla poz vermişlerdir. Bengüboz’un bayram kutlamaları, okullarda yapılan törenler, panayır gibi etkinliklerde çektiği fotoğraflar bir dönemin tarihine ışık tutmaktadır.

Ahmet izzet Bengiboz'un fotoğrafları genelde gün ışığının kullanıldığı dış mekân çekimleridir. İç mekân fotoğrafı çok nadirdir. Flaş kullanmadığından gece çekimi hiç yapmamıştır. Bu nedenle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mudurnu’da yapılan fener alayları, şenlikler ve dönemin yeni bir sosyal değişim aracı olan balolara ait görüntüler günümüze aktarılamamıştır.

Torunu Mehmet Kadri Bengüboz dedesinin çekim yaptığı makineler hakkında şunları hatırlamaktadır: “Dedemin iki tane makinesini biliyorum ben. Bir 9-12 ebadında, bir de 13-18 ebadında cama çeken iki makinesi vardı. 9-12’yi genellikle düğünlerde derneklerde kullanırdı. Alaminüt makinenin önüne geçirilirdi o. Kasası vardı, oradan çekerdi. Manzara resimlerini falan da dağa bayıra gitmek için 13-18’i götürürdü. O makinenin de şasesi vardı. Camları o şasenin içine yerleştirir, şaseyi makinenin arkasına takıp, çekiyor, makineyi alıyor. Karanlık odada tabediyor camı.”

Ahmet İzzet Bengüboz, memuriyetten arta kalan zamanlarında evinde oluşturduğu karanlık odada çektiği camları büyük bir titizlikle kartlara tab etmiştir. Fotoğraf basımında o dönemin koşullarında oldukça ileri bir teknik bilgiye sahip olup hatta bazı fotoğraflar üzerinde rötuş dahi yapmıştır. Torunu Mehmet Kadri Bengüboz dedesinin rötuş yapmayı çok iyi bildiğini ve kendisine de inceliklerini öğrettiğini aktarmaktadır. Ahmet İzzet Bey, fotoğraf çekiminde ihtiyaç duyduğu malzemeyi zaman zaman İstanbul’a giderek temin etmiştir. Fotoğraflarını ithal Fransız kartlarına basmıştır.

Ancak zamanla Mudurnu’da yeni fotoğrafçıların çıkması üzerine memuriyetin yanında ticari amaçlı fotoğrafçılık yaptığı yönünde şikâyetler söz konusu olunca 1930’ların sonunda fotoğraf çekmeyi bırakmıştır. Bunda muhtemelen İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ihtiyaç duyduğu malzeme temininde yaşadığı güçlükler de rol oynamıştır. Ancak 1950’li yıllarda nadiren de olsa doğum, sünnet gibi ailesi için özel günlerde fotoğraf çekimi yapmıştır. Ailede fotoğrafçılık geleneğini 1951 doğumlu torun Mehmet Kadri Bengüboz sürdürmüştür. Lise eğitimini yarıda bırakıp çok sevdiği dedesinden fotoğrafçılık tekniğini öğrenmiş, bir süre profesyonel bazda fotoğrafçılık yapmıştır. Ancak daha sonra o da dedesinin yolundan gidip memuriyete girmiş ve zamanla fotoğraf çekimini bırakmıştır.

FOTOĞRAFLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKARTILDI

Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında fotoğrafçılık yapan, asker ve memur Ahmet İzzet Bengüboz'un Mudurnu’da yaşadığı döneme ait fotoğraf koleksiyonu, ilk kez "Yüz Yıllık Miras: Bengüboz" sergisinde gösterildi. Bilkom Bilişim Hizmetleri A.Ş.'nin, Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM), Mudurnu Kaymakamlığı, Mudurnu Belediyesi ve Arçelik ortaklığında gerçekleştirdiği sergi geçtiğimiz günlerde Mudurnu'da Fuatbeyler Konağı'nda açıldı.

"Yüz Yıllık Miras: Bengüboz"

Ahmet İzzet Bengüboz'un Mudurnu'da Osmanlı'nın son döneminden Cumhuriyetin ilk yıllarına geçen sürede çektiği fotoğrafları içeren sergi, Bengüboz'un yıllarca atıl kalan cam negatiflerinin dijital ortama aktarılmasıyla oluşturuldu.

Proje kapsamında Bengüboz’un günümüze ulaşmış 1.004 adet cam negatiften oluşan arşivi koruma altına alındı ve arşiv içinden yapılan seçki ile 450 fotoğraf, fiziki ve dijital sergi uygulamalarıyla günümüze taşındı. "Milli Mücadele'de Mudurnu'nun Rolü", "Mudurnu'da Cumhuriyet Kutlamaları", "Erken Cumhuriyet Döneminde Mudurnu'da Kamusal Hayat", "Cumhuriyet ve Mudurnu'da Kadınlar" ve "Mudurnu'dan Portreler" konu başlıklarını içeren sergideki eserler, yapay zeka tekniğiyle renklendirildi.

FOTOĞRAFLARI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.